Doğanın uyanışı, kışın geçmesi ve baharın gelmesi dönemlerinde kutlanan Nevruz Bayramı, çok eski ve kadim bir geleneği temsil etmektedir. Pek çok toplumda benzer bayramlar kutlanmaktadır. Bizdeki Nevruz Bayramı kutlamaları, bilinen kaynaklara göre ilk olarak Pers toplumunda görülmüştür. Kadim Mezopotamya toplumlarının yüzyıllardır kutladığı en eski geleneklerden biri olan Nevruz bayramını, küçük yaşlardaki çocuklarımıza da öğretiyoruz. Çocuklarımızın çizdiği Nevruz bayramı ile ilgili resimler aracılığıyla Nevruz’a ve Nevruz kültürüne bir bakışa baharın geldiği bu günlerde daha yakından bakalım istedik.
Nevruz denildiğinde akıllara ilk olarak ateşten atlama gelir.
Nevruz kutlamaları denildiğinde akıllara ilk olarak yakılan bir ateş ve bu ateşin üstünden atlama geleneği gelmektedir. Anadolu’nun dört bir yanında uygulanan bu gelenek, uzun yıllardır devam etmektedir. Peki, bu geleneğin kökeni neye dayanmaktadır?
Bütün Nevruz ile ilgili resimler ana tema olarak ateş geleneğini kullanmaktadır. Ateş geleneği, çocukluğumuzun Nevruz bayramlarını temsil etmesi açısından büyük önem arz etmektedir.
Demirci Kawa Efsanesi
Nevruz bayramı ve baharın gelişini kutlamak için ateş üzerinden atlama geleneği özellikle Kürtlerde yoğun bir şekilde görülmektedir. Kürtlerde ilkbaharın gelişini kutlamak için ateş yakma geleneğinin kaynağı bundan 2500 yıl önce geçmiş olduğuna inanılan bir olay olan Demirci Kawa efsanesidir. Efsanede hem baharın gelişi hem de Kürtlerin doğuşu bir arada yer alır.
Pek çok Nevruz bayramı ile ilgili resimler içeriklerinde bahar ve ateş temasını barındırır. Buradaki ateş metaforunun Kürtlerin Demirci Kawa efsanesinden çıkış şekli ise şöyledir:
Efsanenin yaşandığı zamanlarda Zuhak isminde Asurlu çok zengin ancak bir o kadar da zalim bir kral yaşıyormuş. Bu kralın iki omzunda iki adet yılan yaşarmış ve kral bu yılanları beslemek için her yıl iki tane Kürt çocuğunu sarayına getirtip aşçılarına öldürtür ve bu çocukların beyinlerini kullanırmış.
Bu zalim kral, yılanları vasıtasıyla aynı zamanda baharın gelmesini de engelliyor ve memlekette daimi bir kış yaşanmasını sağlıyormuş.
Kralın sarayına aşçı olarak girmeyi başaran Armayel ve Garmayel adında iki kişi bu zalim kralı durdurabilmek için her sene gelen çocuklardan sadece birini öldürüp diğerini salmaya başlamışlar. Böylelikle her yıl bir çocuk kurtulmuş. Kaçan çocukların Kürtlerin atası olduğuna inanılır.
Bu çocuklar Kawa adında bir demirci tarafından eğitilir ve eğitilen bu çocukların oluşturduğu ordu Zuhak’ın sarayını ve saltanatını yerle bir ederek hem çocukları kurtarır hem de baharı getirir.
20 Mart günü harekete geçen ordunun başındaki Kawa kralı çekiç darbeleriyle öldürür. Kutlama amacıyla da etraftaki dağlarda Kawa’nın emriyle ateşler yakılır. Bu sayede hem zalim kralın ölümü kutlanmış olur hem de ertesi gün gelen bahar.
İşte Nevruz bayramındaki ateş metaforunun Kürt efsanesinde ve benzer şekilde Fars efsanesinde yer alış şekli böyledir.
Ergenekon Destanı
Türk kültüründe bahar bayramı olan Nevruz’un kökeni ise Ergenekon Destanına dayanıyor. Ergenekon Destanı hem Türk ulusunun hem de doğanın dirilişini temsil ettiği için baharın gelişi aynı zamanda Türk ulusunun doğuşunu da beraberinde getiren bir kutlama şeklidir.
Ergenekon destanına göre; Moğol şehirlerinden birini yöneten Oğuz han soyunda İl Han’ın yönettiği şehre Tatarların hükümdarı Sevinç Han tarafından savaş açılır. Tatarlar, İl Han’ın ordusunu büyük bir bozguna uğratırlar ve şehirdeki herkesi öldürürler. Bu bozgundan sadece İl Han’ın küçük oğlu Kıyan, eşi Nüküz ve yeğeni birlikte kaçarak kurtulabilirler.
Ordunun elinden kaçan bu 3 kişi hayvanların otladığı yolları izleyerek bir dağa ulaşır ve bu dağda yer alan bir geçitten oldukça verimli bir toprağa ulaştılar. Buraya da “Maden Yeri” anlamına gelecek şekilde “Ergene Kon” adını verdiler.
Kıyan ve Nüküz’ün soyundan çoğalan Türkler bir süre sonra dağın içindeki bu alana sığamamaya başladılar. Aradan geçen uzun zamandan sonra geçidin yeri de unutulmuştu. Dolayısıyla bu dağdan çıkmak için bir yol aranmaya başlandı. Demircilerden birinin dağın demir kısmını eriterek dağdan çıkma fikri akıllarına yattı ve demirin bulunduğu yerde odun ve kömür ateşiyle demir eritilmeye başlandı. Yetmiş yere konulan yetmiş körükle demirin erimesini sağlamak için hep bir elden ateş körüklendi ve en sonunda demirin erimesiyle açılan yüklü bir devenin geçebileceği kadar bir boşluktan İl Han’ın soyu tekrar çıktı.
Eski topraklarına dönerek babalarının ve dedelerinin intikamlarını aldılar. İşte her yıl Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ta bayram olarak kutlamalar yapıldı ve güçlenerek gelmelerinin senesinde ataları anıldı. Bu bayramda Türklerin uzun yıllar adetleri, bir demiri kızdırmak ve örsün üzerinde demiri dövmek oldu.
Bugün Türkler için hem özgürlük hem de baharın gelişinin kutlandığı bayramdır.
Küs olanlar barışır, kötü söz edilmez.
Her ne olursa olsun Nevruz ile ilgili bilinmesi gereken en önemli gerçek, bu bayramın insanları bir araya getiren bir gün olmasıdır. Bu günde doğaya çıkan insanlar birlikte şarkılar söyler, yemekler yer. Ateşler yakılır, küs olanlar barıştırılır ve doğanın uyanışına insanlar da eşlik ederler.
Yeni gün manasına gelen Nevruz geleneği, yüzlerce yıldır topraklarımızda birlik ve beraberliğin sembol zamanlarından biri olmuştur.